Fransa Ligue 1’de yakın geçmişteki en heyecan dolu sezonlardan birisini geride bıraktık. Birçok kulübün irili ufaklı sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldığı, sezon ortasında yayıncı krizinin patlak verdiği ve en önemlisi pandeminin gölgesinde geçen 2020-21 sezonunun şampiyonu Lille oldu.
Lille’in sezonun başından sonuna kadar oyun zevki olarak aslında izleyicilere çok vaatkar bir içerik sunmadığı söylenebilir. Christophe Galtier, elindeki hücum potansiyellerine rağmen takımı daha dengeli ve pragmatist bir oyun sistemi üzerine kurarak ligin en az gol yiyen takımı yapmayı başardı. Galtier, bu pragmatistliği bize yer yer Renato Sanches’i kanatlarda kullanarak yer yer Yusuf Yazıcı’yı 4-4-2’nin yardımcı forveti olarak kullanarak uygulamaya soktu. Ligde alınan üç mağlubiyet ise şu anda bulundukları pozisyonlara bakıldığında sürpriz mağlubiyetler sayılabilecek Angers, Nimes ve Brest’e karşıydı. Lille adına sezonun son düzlüğüne kadar öne çıkan bir oyuncu yokken Burak Yılmaz; Jose Fonte ve Benjamin Andre haricinde yaş ortalaması çok genç sayılabilecek bir kadrodaki tecrübe eksikliğini son haftalarda deyim yerindeyse sazı eline alarak çözdü. Burak Yılmaz’ın takımı son düzlükte şampiyonluğa taşıyan 16 gollük performansta Burak’ın sezon içerisinde yaklaşık iki aylık bir sakatlık dönemi geçirdiğini de unutmamak gerek. Özellikle 31. haftadan itibaren oynanan PSG deplasmanından başlayarak büyük karakter koyulması gereken Metz, Lens, Lyon maçlarında psikolojik eşikleri aşmayı başaran Lille, PSG’nin Nantes ve Rennes maçlarında yaşadığı puan kayıplarını iyi bir şekilde değerlendirdi. Önümüzdeki sezon adına konuşmak gerekirse hali hazırda mali problemleri olan Lille’in bu kadrosundan birçok oyuncunun maalesef zamanında Monaco’nun yaşadığı gibi transferler ile ayrılacağını düşünüyorum. Galtier’in Nice’e gitmesi ihtimali gerçekleşirse Nice’in önümüzdeki sezon direk liderlik yarışına girmesini olası görmesem de Avrupa Kupalarına katılabilmek adına önemli bir aday olabileceğine inanıyorum.
PSG’nin 2016/17 sezonunda Monaco şampiyonluğu ile bozulan şampiyonluk serisi dört yıl aranın ardından yine bozuldu. PSG’yi bu sezonki başarısızlığa götüren önemli sebeplerden biri şampiyonluk yarışındaki rakipleriyle oynadığı sekiz maçtan sadece dört puan çıkarabilmiş olmasıydı. Geçen sezon Bayern Münih’e karşı kaybedilen Şampiyonlar Ligi finalinin ardından başlayan sezonun ilk üç haftasında sadece bir maç kazanabilmişlerdi. İlk hafta alınan Metz galibiyeti de Di Maria’nın bireysel performansı sayesinde alınmıştı. Bunun haricinde Thomas Tuchel ile sportif direktör Leonardo arasında yaşanan gerginlikler de yine PSG’nin şampiyonluk yarışına tam olarak odaklanamamasına sebebiyet verdi.
Niko Kovac’ın göreve geldiği ilk sezonda Şampiyonlar Ligi bileti alan Monaco için işler sezon başında özellikle savunma rotasyonunda yer alan Badiashile ve Disasi’nin tecrübesizliğinden kaynaklı yenilen goller ile zor başlamıştı. Monaco adına resmen “bir atıp iki yiyordu” denilebilecek bir durum varken Hırvat teknik adam sezonun ikinci yarısında çok radikal bir taktik değişiklik ile arka tarafı üçleyerek Sidibe-Maripan-Disasi’den oluşan bir stoper kurgusu oluşturdu. Maripan’ın Disasi ve Badiashile’ye göre biraz daha tecrübe sahibi olmasıyla beraber dörtlü savunma kurgusunda sağ bek görevinde oynayan Sidibe’nin savunma açıkları da bu kurguyla beraber minimize edilmişti. Dinamik ve teknik bekler olan Caio Henrique ve Ruben Aguilar ise kanat bekleri olarak hücumda özgürlük sahibiydiler. 2021 yılı itibarıyla ligde en çok puan toplayan takım olan Monaco, her ne kadar son düzlükte en yakın rakibi olan Lyon ve Lens karşısında puan kayıpları yaşasa da Lyon’un son hafta iddiasız Nice’e yenilmesiyle beraber üçüncülükteki yerini korumayı başardı. Ben Yedder ve Kevin Volland’ın 3-4-1-2 sistemindeki kimyası ise bu sezon ikili forvet kullanan takımlar içerisinde Andy Delort ve Gaetan Laborde sonrası gördüğüm en iyi uyumdu.
Lyon için işler aslında devre arasında yapılan Paqueta transferiyle beraber iyiye doğru gitmeye başlamışken onları rakiplerine göre geriye düşüren olay Rudi Garcia’nın sezon boyunca kapanan rakiplere karşı çözüm üretememesi ve bunun sonucunda iddiasız rakiplere karşı yaşanan puan kayıplarıydı. Bunun yanında teknik anlamdaki bazı kararlar bence oldukça tartışmaya açıktı. Örneğin forvet orijinli Kadewere’nin sol kanatta oynaması yerine sol kanat orijinli Maxwel Cornet’in sol beke çekilmesi bunlardan birisiydi. Özellikle sezon başında inaktif bir oyun anlayışını benimseyen Rudi Garcia ilk haftalarda Bordeaux, Nimes ve Lorient maçlarından toplamda altı puan bıraktı.
Sezonun benim için en flaş takımı ise Lens oldu. 5 yıl aradan sonra döndükleri Ligue 1’de son haftalara kadar Avrupa yarışının içerisinde bulunan Lens’in şanssızlığı son dört haftaki fikstürlerinin zorluğuydu. Franck Haise, kariyeri inişli olan veya eski takımlarında aradığını bulamamış isimleri kurguladığı oyun sisteminde normal değerlerinden 3-4 kat daha değerli göstermeyi başardı. Bunlara örnek olarak Gael Kakuta, Issiaga Sylla, Massadio Haidara ve Jonathan Clauss verilebilir. Bu kadroda ilerleyen dönemlerde gerek Fransa büyüklerine gerek Avrupa’daki büyüklere gitme potansiyeli olan Ignatius Ganago, Loic Bade, Facundo Medina ve Cheick Doucoure gibi isimlere ise dikkat.
Sezonun en iyi 11’i için ise benim için şu şekilde;
Maignan; Perraud, Botman, Marquinhos, Clauss; Andre, Tchouameni, Kakuta; Mbappe, Depay, Burak.